Yaşam

Yeraltı şiiri günümüzde mümkün mü?

Eskiden alt kültürler vardı. Daha önce de söylediğim gibi, taş on ya da on beş yıl önce çatlamışsa. O zamanlar bazı alt kültürleri temsil eden yer altı edebiyatından ve aynı bağlamda yer altı şiirinden söz edebiliyorduk. Herhalde “Bugün de alt kültürler var” diyenler olacaktır. Elbette var. Ancak sistemle uzlaşmayanların ya da uzlaşmayı reddedenlerin “kendiliğinden” oluşturdukları alt kültür özerklikleri, bugün kendilerine ayrılan alanlarda faaliyet gösteren kontrollü/kontrollü oluşumlara dönüştü. 2000’li yılların sonunda yayınlanan bazı akademik çalışmalarda yer alan bir kavram değişikliği aslında bu konuda öncü sinyaller verdi. Bazı metinlerde o yıllarda “yeraltı” yerine “sahne” kelimesi kullanılmıştır. Yani yer altı değil, sahne! Küreselleşme politikalarının bir gereği olarak kültürlerin homojenleştirilmesi için harcanan çaba, merkezdeki kanonun ana sahneyi oluşturması ve kanon etrafında küçük evrelerin farklı alt kültür oluşumlarına ve bazı spekülatif türlere tahsis edilmesiyle sonuçlanmıştır. Hepsi kendi içlerinde özgür olacaklardı ama tek bir kuralla: Aynı düzlemde ve aynı çizgide olacaklar ve ne yerin üstünde ne de altında hızlanmayan bir harekete gireceklerdi. O yüzden günümüzde alt kültürler var diyebiliriz ama hepsi kanonla aynı çizgide.

Bu bağlamda (önce kendime sonra size) günümüzde bir yer altı şiiri mümkün mü diye sormak istedim. Bu soruyu (ya da sorunsalı) gündeme getirmemin nedeni, uzun yıllardır yeraltı edebiyatı üzerine araştırmalar yapan çok değerli bir akademisyen olan Doç. Dr. Fethi Demir’in kapsamlı eseri ‘Yeraltı Edebiyatı’ ve yer altı şiiri diyebileceğimiz bir şiir varsa o da Mütlusun Çizmeci’nin son çıkan üçüncü şiir kitabı ‘Happy Kıpırdama’dır ki benim onun eserlerinden biri olarak görüyorum. Bugünün değerli temsilcileri.

Yeraltı Edebiyatı, Fethi Demir, Kopernik Kitabı, 2023.

Fethi Demir kitabında değerli bir noktaya değiniyor ve yeraltı edebiyatının bir tür olmadan önce bir süreç/durum (durum) olduğunun altını çiziyor. Bu bakımdan yenilikçi, avangart, kanonik olmayan telaffuz, her eserin veya yazarın yolunun bir şekilde yeraltı edebiyatıyla kesiştiğini hemen söylüyor. Dolayısıyla, gerçekten de, “yenilikçi hareketlerin, türlerin veya tarzların ‘yeraltında’ geçirdikleri zaman, kanonik edebiyata ne kadar direnebileceklerini, direnebileceklerini gösterir.”

Demir, “Neredeyse tüm edebiyat ve sanat akımları, yerleşik kalıplara ve edebiyat kanonuna bir itiraz olarak filizlendi, başlangıçta tuhaf bulundu, edebi ve estetik olmamakla suçlandı, sansürlendi ve hatta yasaklandı” diyor. Akabinde ilk başta avangard olarak görülen her akımın süreç içinde olgunlaştığını, değişen sosyal ve kültürel ilişkilerle “yerüstüne” gittiğini, ortalama okurun ilgisini çekmeye başladığını ve içinde yer alarak kanon, kendisinden sonraki eserlerin “yeraltı” olarak nitelendirilmesine vesile olmuştur. Bu yaklaşım, Demir’in neden yeraltı edebiyatını cins olmadan önceki hali olarak gördüğünü açıklıyor.

Ayrıca Demir’in de belirttiği gibi, içinde yaşadığımız bu postmodern çağda edebi türler fiilen yapısökümün etkisiyle parçalanmış, karnavalesk özellikler taşıyan, eklektik, çok katmanlı, üstkurmacaya dayalı amorf türler yeniden sistemlerle üretilmiştir. metinlerarasılıktan beslenen pastiş ve palimpsest gibi. Bu açıdan bakıldığında, sadece yeraltı edebiyatı değil, belki de her tür edebiyat artık kendi başına bir “tür” değil, bir durum, bir haldir.

HİYERARŞİ PARODİ

Müslüm Çizmeci’nin ‘Mutlu Kıpırdama’ kitabının ilk şiirinin ilk mısraları şöyledir: “Bir gün yine arkadaşlarla zikir yapıyoruz, Ekrem’in kulağının paslandığını gördüm/Mutfağa gittim almak için. peçete, Hicran bileklerini kesti ve bu şekilde yarı baygındı/ Lavaboya koştum, Nurten’i balyozla gördüm.

Kitabın başında yer alan bu altı satırda yer altı edebiyatının neredeyse tüm unsurlarını görmek mümkün. Cesur bir telaffuz, sansürsüz, dolaysız bir dil, rahatsız edici ve özgün üslup özellikleri. Yeraltı edebiyatı denilince ilk akla gelen şiddet, seks, alkol, elementlerin kullanımı gibi bazı öğelere bu satırların ortasında doğrudan olmasa da dolaylı olarak temas edilebileceğini düşünüyorum. Ancak öncelikle yeraltı edebiyatının temel ve en değerli unsurlarından biri olan “özgünlük” konusuna kısaca değinmekte fayda var. Yeraltı edebiyatının özgünlüğü, hayattaki şiddetin gözden kaçmadan ve estetize edilmeden doğrudan esere yansıtılmasından kaynaklanır.

Altyazı

Ekrem’in şiirsel olurken kulaklarından çıkan pas, gündelik hayatın ve hatta kurumsal düzenin bize dayattığı seslere bir itiraz olarak şiirin sesinin kulaklarımızın pasını nasıl temizlediğini ve bizi yeni seslere nasıl açtığını vurgular. Şairin peçete almak için mutfağa koşuşturması, Ekrem’in kulağındaki pası silmektir. Pas (yani bize dayatılan sesler, şiirin önerdiği seslerin olumsuzlukları) silinemez çünkü şiirin öznesi peçeteyi kaldıramaz. Nasıl alırsın? Mutfakta bilekleri kesik, yarı baygın yatan Hicran’la karşılaşır. Ona yardım etmek yerine kusmak için lavaboya koşar ama elinde balyoz olan Nurten ile karşılaştığı için kusma eylemini gerçekleştiremez. Nurten o balyozu böcekleri öldürmek için aldı. Bu aşamadan sonra hem Hicran’ın intihar girişiminin hem de Nurten’in böcek öldürme eyleminin gerçekliği sorgulanır hale gelir. Çünkü gerçeklik sanrısal hale gelir ve şiirsel öznelerin algılarının sanrılı bir konunun etkisi altında sonuna kadar açıldığı izlenimi oluşur. Klozetin parçalanmış olması da bu etkiyi teyit etmektedir çünkü balyozla öldürülmeye çalışılan böcekler aslında hayal ürünüdür ve darbeler (hayali) böceklere değil klozete isabet etmektedir.

Üst komşu (üst kültürün temsilcisi), alttakinin (alt kültürün temsilcileri) ne yaptığının farkındadır ve bundan rahatsızdır. Tavana bir delik açar (bulunduğu katın tabanını deler. Delik kendi katında ama aşağıdakilerin tavanındadır. Doğal olarak üst katın altı, alt katın üstüdür. bunu alt kültür/üst kültür, yer altı dili/üst dil, avangart/kanon) şeklinde okuyun) tamam). Bir sonraki metafor çok daha sert, çok daha şiddetli: üst kattaki bir komşu aşağı bir ip sallıyor ve “infaz” diye bağırıyor.

İnfaz, cellatın yani cellatın aktif, idam edilenin yani mağdurun pasif konumda olduğu bir eylemdir. Şiirde söz konusu olan idam, güçlünün kurbanın idamına davetidir. Alt kattakiler bu davete uyarak üst kattan uzatılan ipe kendilerini asarlarsa bunun adı infaz değil intihar olacaktır. Bu aslında neoliberal dünyadaki hiyerarşinin bir parodisi.

ELLERİNİZİ DURABİLECEĞİM YERE KOYUN

Yeraltının yüzeye çekildiği, alt kültürlerin üst kültürlerle aynı çizgide olduğu, üstelik edebiyatın söz konusu olduğunda tüm dünyayı aynı tüketim ağı içinde konumlandırmak için tek ve standart bir kültür oluşturulmaya çalışıldığı günümüz dünyasında. konuşma konusu, ana sahne ve aynı düzlemdeki küçük sahneler birbirinden ayrılmıştır. Etkilenmesi ve arada bir geçiş olması doğaldır. Fethi Demir, dijital platformlar, sosyal medya ve çevrimiçi sanal ağlar sayesinde bu garip seslerin çok hızlı bir şekilde dolaştığını söylüyor. Peki sırf bu yüzden bu platformlar sayesinde dolaşan işlerde bir fiyat değişikliği olmuyor mu? Dijital bir yer altı veya yer altı dijital kanallardan kişiden kişiye aktarılabilir mi? Bu tartışmalı bir konudur. Müslüm Çizmeci “Giriş” adlı kısa şiirinde tam da bu konuya değinmiş ve konuyu ve televizyonu bir daha açmamak üzere kapatarak yanıtını vermiştir: “Televizyonu açtım / nesnelerin interneti sayesinde bizi her şeye bağlar” / diye başlayan bir cümle duydum. Sanırım bir reklamdı./ Televizyonu kapattım.”

Fethi Demir’in konuyla ilgisi kapsamında ancak kısaca değinebildiğim ‘Yeraltı Edebiyatı’ adlı kapsamlı çalışması hem konuyla ilgilenenler hem de akademisyenler için değerli bir kaynaktır. Tam bir başlangıç ​​kitabı. Müslüm Çizmeci’nin ‘İyi ki Kıpırdamadınız’ şiir kitabı, tıpkı önceki iki kitabı gibi güçlü metaforlar, sarsıcı ve gerçek dizelerle dolu. Peki tüm bu sözlerden sonra başlıktaki soruya kesin bir cevap verebildik mi? Sanırım o sorunun kesin bir cevabı olmadığı için veremedik! Yeraltı edebiyatı, kara edebiyat, marjinal edebiyat, sokak edebiyatı, kötü niyetli edebiyat, zararlı edebiyat, ne dersek diyelim karşı kültür hareketlerinden etkilenen bu edebiyat, şekil değiştirse de yeni karşı kültür akımları ortaya çıktıkça yeniden yazılacaktır. ve biçim. Yazılı olmasa da günümüz edebiyatında oldukça yaygınlaşan çok katmanlı, karnavelesk amorf eserlerde bu edebiyatın izlerine rastlanacaktır. O halde yazıyı Sketcher’dan iki satırla bitirelim:

sen mutlusun, kıpırdama!
ellerini çözebileceğim bir yere koy!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu